29 Aralık 2010 Çarşamba

ikibin-on-biR


                yıL 2000, taksiM
Hatırlar mısınız milenyum yılı için herkes, daha önceki yıllarda (95' lerde) 2000 yılında kendisine gönderilmek üzere mektuplar yazmıştı. Postahaneler dolup taşmıştı; o mektuplar ulaştı mı geri size merak ediyorum. Ne kampanyaydı 2000 yılı; milat gibi...3000  yılını da göremeyeceğimize göre bundan sonra hayatımda o kadar etkili bir yıl olacağa benzemiyor...Yukarıdaki fotoğraf da taksim  in 2000 yılındaki hali. İlk defa o kadar kalabalıktı; o da bu milat a uygun bir hava içindeydi...



                           yıL 2010, şiLe

2000 yılından bu yana on koca yıl geçmiş; o karmaşadan bu sakinliğe kavuşmuşum bende... Sakin, ateş başında, güzel yemekler, sıcacık bir ortam, mangaL...


....................
İtiraf ediyorum yılların geçmesiyle sakinleştiğim falan yok aslında. Her koşulda keyif almak lazım. Aslında hepimiz için de öyle değil mi? Canımız bir gün taksim e gitmek istiyor  bir gün sahile... Bazen kalabalık içinde bazen tek başına...Yoksa 2003’ de Safranbolu da kar içinde sakin bir partide; sakinliğe yaklaştığım  2007’ de ise yine taksim kalabalığının içinde olmazdım...Aslında çoğunlukla da evdeyim; 2008 de mesela arkadaşlarda ev partisindeydik; çocukları uyutup saatin 12 olmasını beklemiştik...Hepsi ayrı ayrı güzeldi. Bende özel anılarla yer buldu..
Önemli olan şartlara uygun koşullarda mutlu olmak bence...Bekarken, evliyken, çocukluyken, arkadaşlarla, aileyle, tek başına...

Bu yıl da geleneksel olarak 31 aralıkta kırmızı kazak giyiyoruz; işyerindeki kafa arkadaşlarla bunu uyguluyor mutlu oluyoruz. Küçük bir uğraş bütün günümüzün mutlu geçmesini sağlıyor. Hatta bütün bir yıl o günü neşe içinde hatırlıyoruz. Bu kadar basit...Haydi bu yıl siz de katılın bize...

                yıL 2011, ev


Evdeyiz bu yıL...

2011 yılını renkli, neşeli, sağlıklı, huzurLu geçirelim istiyorum. Daha önceki fotoğraflardan birinde olduğu gibi parmaklardan fal tutup kendimize hiç bir şeyi ertelemeden, sevdiklerimizle birlikte mutlu olduğumuz hayatı yaşayalım;  başımıza ne gelirse gelsin...
ve tabiki iyi şeyler gelsin...
mutlu yıllaR sevgiLer J



not:2000 yılı fotoğrafı benim ilk göz ağrım, cancağızım Canon AE-1 ile çekildi; sonrasında scan edildi. Diğerleri de şimdiki sevgili makinem Nikon D60 ile çekildi.

22 Aralık 2010 Çarşamba

kırmızı şemsiye

           ağustos 2010, beşiktaŞ


Bütün yağmura, havanın karamsarlığına inat “kırmızı şemsiye”…

Çocukların hayata neşe içinde bakmaları, her koşulda oynayacak-mutlu olacak birşey bulmalarını temsil ediyor kırmızı şemsiye…

Bizler uslu uslu Dolmabahçe Sarayı’ nın  giriş sırasında beklerken, onlar önümüzde neşe içinde koşup durdular…

Ben de;  sırada önümde yer alan ve sırtında dövme olan turist kızın dövmesinin ne olduğunu anlamaya çalışarak  bir de  bu koşan çocuklara bakarak sıranın bana gelmesini bekledim…

18 Aralık 2010 Cumartesi

bir konuK...iLk danS...




                        kasım 2010, istanbuL 

  " Bir varmış..bir yokmuş..
  Gökyüzü bembeyaz bulutlarla doluymuş..
  Günlerden bir gün..
  İçlerinden biri yere inmiş..
  Başlamış gökyüzündeki oyunlarını
  Yeryüzünde oynamaya...."

zeynep erdal caner


                     ekim 2010, suadiye

bu fotoğrafı bu yaratıcı eller çekti...

kendisine  fotoğrafını bizlerle paylaştığı için  çok teşekkür ediyorum...

16 Aralık 2010 Perşembe

baLoda danS...

Hani blogun ilk yazısında bahsetmiştim.

İçinde fotoğraf olan herşey olsun, birlikte oluşturalım bu blogu demiştim. Az çok tarzımı anladınız sanıyorum; hemen hemen herkesin içinde bir fotoğraf sevdası da var; şimdi de diyorum ki misafir olun gelin bana..

bir fotoğraf bir metin...

Hayat paylaştıkça güzel ya biz de paylaşalım istiyorum. Çekinmeyin, tereddüt etmeyin sizin içinize sinmişse benim içime de sinmiştir.

Haydi bekliyorum; sizi baloda dansa davet ediyoruM...

not: fotoğraf ve metinlerinizi  nnbalo@gmail.com adresine gönderebilirsiniZ...

15 Aralık 2010 Çarşamba

portofino

          
                    eylüL 2006, portofino
Hepimiz bu şehrin şarkısını biliyoruz di mi?
Biz de, yıllar önce o şarkının peşine düştük ve de Portofino’ yu gördük...
Küçük, durağan bir Cenova köyü; zaman durmuş gibi...Bu sakinlik ve sıcak renkler büyülüyor belki de insanı.
Eminim bir milyon kere Portofino’ nun bu açıdan fotoğrafı çekilmiştir; benimkide birmilyonbirinci oldu...Bu sefer, gitmek isteyenlere bir fikir vermesini istedim fotoğrafımın; benim gidesim geldi de..
İtalya’ ya yolunuz düşerse ve o şarkıda söylenilen gibi hayallere hala inanıyorsanız Portofino’ya da uğrayın derim.

8 Aralık 2010 Çarşamba

hayatı seçimLerimiz belirLer

                         Kasım 2008, üsküdaR
Habersiz gelen hastalıklar, beklenen ama yine de zor geçen ameliyatlar, bildiğimiz ama görünce duvara çarpma etkisi veren durumLar hayatın mükemmelliğinin teknik hataları...
Bu fotoğrafla yeniden başlatalım hayatımızı, restart yapalım yani...
Yapışkanlardan fal tutalım kendimize; her güne bir parmak...Serçe parmaktan başlarsanız dalgacısınız bugün; yok eğer baş parmaktan başlarsanız kahkahalı geçecek gününüz, modelin seçtiğini istiyorsanız da şakacısınız ama sonuçta hep mutlusunuz; başka seçenek yok.
Haydi başlayalım birinden, bu haftayı böyle geçireLim hatta bütün hayatı; herşeye rağmen...

1 Aralık 2010 Çarşamba

unutuLan

                         eylüL 2008, üsküdaR
Sadece kendinize ayırdığınız 2 saat...
2 yıLdan sonra gelmiş ve siz, haftada o üç günü iple çeker olmuşsunuz... Haftada üç gün ikişer saat...En fazla nasıl değerlendirebilirim, sevdiğim neleri yapabilirim derken aslında iki saatin ne kadar uzun olduğunu anlamışsınız...Özellikle son iki yıldır hiç yapamadığınız şeyleri yapabilmek sizi nasıl mutlu etmiş...
Sanmayın ki çok havalı şeyler istediklerim; alışveriş merkezine gidip kendime birşeyler bakmak, onları rahatça deneyebilmek, markete gidip temizlik reyonlarında uzunca gezinebilmek, sokaklarda alalade dolaşabilmek, fotoğraf çekebilmek...
Beni anlayamayanlar bir güne sadece bir iş sığdırabilir; mesela kuaföre gider. Ama benim gibi düşünenlerin her saati programlıdır ve her nedense (!) artık hep de öyle olmak zorundadır...
Yukarıdaki fotoğraf o çok kıymetli 2 saatlerimden birinde çekildi. O yüzden de  benim için çok kıymetli bir fotoğraf oLdu...
Fotoğrafa bakıldığında bu hissettiklerimin hiç birini çağrıştırmıyor elbette size; hatta bambaşka bir hikayesi var belliki oyuncak bebeğin. O hikaye de sizin olsun; size hissettirdikleriyle sizde yer buLsun...

Belki bana da anlatırsınız...